Ve Dağlar Yankılandı

20131229_223157

 

Uzun zamandır okuduğum en güzel kitap.Demin bin bir hevesle yazdığım kitap yorumu wordpress de silindi. Çok sinir oldum ama  Khaled Hosseini’nin hatırına tekrar yazıyorum. Çok çok güzel bir kitap bu ya.

Babalarının iki kardeşe, Peri ve Abdullah’a anlattığı bir masalla başlıyor hikaye. Çok şey anlatıyor aslında bu masal.Peri dört yaşındayken yaptıkları bir yolculuk ağabeyi Abdullah’tan ayırıyor  onu. Kitabın arka kapağında bu ayrılıktan bahsettikleri için onların hikayesini o anın geleceğinin korkusuyla yavaş yavaş okudum zaten. Öyle tatlılardı ki. Onlar ayrıldıktan sonra ise ne zaman, nasıl kavuşacaklar diye duyduğum meraktan biran önce kitabı bitirmeye çalıştım.

Abdullah ve Peri’nin sonunu merak ederken hiç sıkılmıyorsunuz çünkü  birbirinden etkileyici bir çok hikaye var aslında kitapta. Abdullah’ın üvey annesi Pervane ve kız kardeşi Masume’nin hikayesi de bunlardan birisi. Öyle hüzünlü ki… Başı da sonu da…

Beni en çok etkileyen ise Timur ve İdris’ti. Afganistan’daki savaştan dolayı Amerika’ya kaçmışlar, ortalık sakinleşince de Kabil’de babalarından kalan evi almak için geri dönmüşler.İdris’in kuzenine karşı içinde sakladığı kıskançlık,onu samimiyetsiz ve gösterişçi bulması oysaki hikayenin sonunda görüyoruz ki ondaki samimiyetin yarısı bile yok İdris’te. Psikoloji ile ilgili bir kitapta okumuştum. Bir kişiyle ilgili en rahatsız olduğunuz özellik/davranış siz de de vardır. Bunu kabullenmek istemezsiniz ve bu yüzden bu kadar rahatsız olursunuz diye. Bu hikaye onu hatırlattı bana.

Kitapta  iyi tasvir edilmiş karakterler, akışta güzel bağlantılar ve sürprizler, akıcı bir dil, o dönemle ilgili tarihsel bilgiler, o yerle ve kültürle ilgili bilgiler yani benim bir kitapta aradığım bir çok özellik var:)

Ve kitap mutlu sonla bitiyor. Bildiğimiz mutlu sonlardan değil; Khaled Hosseini’nin kitaplarını okuyanlar bilebilir böyle sonları.

Alın okuyun ya kapağı bile çok güzel.

Aşka Şeytan Karışır

aşk şeytan

Aşka şeytan karışır mı? Karışır. Orası kesin.

Bu kitapta Şeytan elinden geleni ardına koymamış sağ olsun:)

Hande Altaylı’nın ilk romanı. Oldukça akıcı bir hikayesi var fakat pek akılda kalıcı değil. Bu kitabı geçen yıl okumuştum; bloga yazabilmek için hızlıca bir tekrar göz gezdirdim.

Kitap Aslı’nın 7 yıl sonra eski sevgilisiyle karşılaşmasıyla başlıyor. Aslı’nın zaten berbat başlayan günü arabasıyla kaza yapıp kasko şirketine gitmesi orada da Ömer’i görmesiyle kabusa dönüyor:)

Aslı’nın “Bugüne dek Tanrı’nın işini gücünü bırakıp kendisiyle şahsen uğraştığını düşündüğü olmuştu ama şimdi bundan emindi” cümlesine çok güldüm.

Ömer Aslı’nın teyzesinin sevgilisi aslında. Teyzesi öldükten sonra birlikte olmaya başlıyorlar aniden. Sonra bir ayrılıyorlar bir barışıyorlar. Ömer evleniyor, boşanıyor, Aslı yeni sevgililer buluyor…Çocuk kızın peşine tekrar düşüyor, kız yok istemem diyor falan filan. Kitabın konusu klasik. Sadece sonunda mutlu son var mı diye merak ediyor insan. Bir de yazarın aralara serpiştirdiği güzel cümlelerin hatırına iki saatinizi ayırabilirsiniz bu kitaba.

“Birbirine aşık iki insanı ayıran azgın bir nehir olduğunu öğrendi. Korkular, kompleksler,beklentiler,egolar,şüpheler ve kaygılar nehriydi bu. Güçlü akıntıların etkisiyle zaman zaman kabaran ve bulanıklaşan bu hırçın suyun öteki yanındaki sevdiğinize ulaşmak için tek bir şansınız vardı. Sadece onun aşkına güvendiğiniz bir asma köprü. Bazen onun sevgisinden şüpheye düşerdiniz o zaman köprünüz zayıflar, onu tutan halalardan bazıları kopar karşıya geçmek güçleşirdi. Ama bazen öyle anlar gelirdi ki sevdiğinize dair tüm inancınızı yitirirdiniz. İşte böyle zamanlarda kabaran dalgalar biricik köprünüzü yıkar sular batıp çıkan tahta ve halat parçacıklarını uzaklara götürürdü. Ötede kıyıda duran sevgilinize bakardınız ve ona tekrar kavuşmanın bir yolunu arar ama bir türlü bulamazdınız.”

ŞEMSPARE

7466389760_01539f6f3e

Elif Şafak en sevdiğim yazarlardan birisi. Kitapları beni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmıyor. Konusuna bile bakmadan almıştım bu kitabı çünkü hem ismiyle hem de kapağıyla dikkatimi çekmişti. Ben  Elif Şafak hep roman yazıyor sanıyordum  Şemspare’ye kadar. Derleme yazılarlar karşılaşınca şaşırdım biraz:) Bu yazılara eşlik eden M.K. Perker’e ait birbirinden güzel çizimlere de takılıyor insanın gözü okurken.

Şemspare kelime anlamı olarak güneş parçası demekmiş. Kitapta aşk, ilişkiler, Elif Şafak’ın sevdiği yazarlar,kitaplar , gurbet, anne-babalar,evlilikler, önyargılar, Türkiye’de yazar olmak, töre cinayetleri gibi birçok farklı konuda yazılar var.

Kitabı okurken Elif Şafak’ın beğendiği kitapları,yazarları ben de bir kenara not ettim tabi:)

elif saf 2

“İstanbul’da Aşk Büyüsü” yazısında İstanbul’u tanımlamasına bayıldım. “İstanbul  bir şehir değil bin şehirdir ama bunu kabullenmek pek zor gelir zihnimize.”

Gurbet ile ilgili yazısı kitapta en sevdiklerimden. 27 yıldır gurbette yaşayan bir aile ile görüşüyor Elif Şafak. Ailenin yanlarında bir de dede var. Dedenin  artık pek konuşmadığını, iyi işitmediğini söylüyorlar yazara.

Ne acı ki (aynı zamanda da doğru) Elif Şafak da şöyle bahsediyor dededen: Bende diğerleri gibi kanıksıyorum onun var ile yok arası sessiz tanıklığını. Bir tuhaf eşya gibi kenarda duruyor. Bende görmez oluyorum. Sonra dedenin sesini duyuyor. “Bana niye sormadın hikayemi” diyor. Anlattıkları anlaşılmıyor ama şu cümle gayet net duyuluyor: “Taş yerinde ağırdır.Bizim bir ağırlığımız kalmadı bu dünyada.”

Son yazı ise vazgeçebilmek ile ilgili. Hani birçoğumuzun beceremediği. Kitabı “Vazgeçebilmek bazen en güzeli…” diyerek bitirmiş. Katılıyorum.

Aşağıdaki de ben:)

elif şafak 1

Artık Ayrılsak Diyorum

artik-ayrilsak-diyorum_avatar_orj

Yorucu bir kitap bu. İki insanın birbirini didik didik ettiğini, bir kadının sürekli ilişkisini sorgulamasını okumak yoruyor…

Olaylar, acılar, kısa süreli mutluluklar, aldanışlardan oluşan karışık bir hikayede geriye kalan birkaç vurucu söz benim için.

Kitap, Esma’nın aniden üniversite aşkı Erdal’ı bulmasıyla başlıyor. Erdal, Esma’nın çok mutsuz olduğu bir zamanda arıyor Esma’yı ve yıllar sonra tekrar görüşmeye başlıyorlar. Esra, sert mizaçlı, dobra,erkeksi bir kadın, şu hayatta ancak bir aile kurarak mutlu olabileceğine inanıyor. Görüştüklerinde Erdal’ın  belgesel çekim işinde çalıştığını ve evli olduğunu öğreniyor. Bir akşam Erdal, Esma’ya karısının onu aldattığını ve bu yüzden çok mutsuz olduğunu itiraf ediyor. Bu olayı da ilk defa Esma’ya anlattığını ve aralarında özel bir bağ geliştiğini diğer bir deyişle bilindik lafları sıralıyor.

Esma, Erdal’a bakıp düşünüyordu. Yıllar sonra neden geldi? Çığlığımı mı duydu? Yalnızlık içinde kıvrandığımı,mutsuzluktan öldüğümü hissetti mi? Yalnızların sesini sadece yalnızlar mı duyuyor? Yoksa tesadüf mü tüm bunlar”.

Esma’nın yaşamına gelirsek Esma Fuat ile evli ve bir kızları var.  Esma’nın el birliğiyle canlarına okudukları ilişkilerini tekrar kurtarmak için umudu var. Umutsuzca Fuat’ın onu tekrar sevmesini istiyor. Fuat ise bir kere karar verdiğinde  dönmeyen, Esma dalgalı bir denizse , göl gibi bir adam.

Niye bu hallere düştüler derseniz hikayeleri şöyle:

Fuat ve Esma iş görüşmesinde tanışıyorlar.Fuat kadınların baskın olduğu bir aileden geliyor. 26 yaşına geldiğinde sonunda etrafındaki baskın kadınlardan yakasını kurtarmış, bir oh demiş, yalnızlığıyla çok mutlu, bekar, özgür, para durumu yerinde sessiz, sakin bir adam.Esma ise yalnızlıktan deli gibi korktuğu için , Fuat’ın sakin ve kontrollü hallerine aldanıp “güçlü bir adam bu sırtımı dayayabilirim ” diyor. Beraber yaşıyorlar ama Fuat için Esma’nın bir önemi yok aslında. Aşık değil. Esma onun ilgisizliğini sevgisizliğini görüp ayrılıyor bir keresinde. Bir ay sonra barışıyorlar.Fuat Esma’nın onu gerçekten sevdiğine emin oluyor fakat Esma evlenmek istediğinde yine karışıyor işler. Esma ayrılmak istiyor Fuat evlenelim diyor.Evlendiklerinde zenginlikten fakirliğe düşüyorlar, Esma doğum yaptıktan birkaç ay sonra Fuat evi terke diyor habersiz. Kaza geçirdiği ortaya çıkıyor döndüğünde araları çok bozuluyor. Fuat depresyonda, Esma öfkeli, paraları yok.Sonra maddi durumları düzeliyor. Bu sefer Fuat düzeltmeye çalışıyor aralarını Esma kaçıyor. O depresyona giriyor. Birbirlerini sürekli suçlayarak eleştirerek evlerinde iki yabancı gibi yaşıyorlar. Aldatmalar, kavgalar bitmiyor. Fuat boşanmak istiyor. O dalga da geçiyor ve ruhsuz ruhsuz evliliklerini sürdürürlerken Erdal giriyor Esma’nın hayatına.

Ne oldu ne yaptı bu kadın diye  merak edenler kitabı okuyabilirler:)

****************************************************************

Sana çok şey ifade eden bir erkeğin gözünde önemsiz olduğun, senin ona hiçbir şey ifade etmediğini keşfettiğin bir an vardır. Ama o erkeği kötü yapmaz ki bu”. 

“Seni sevmiyorum” diye haykırırken, aslında “seni sevmek istiyorum, bana yardım et!” demektir Esma’nın amacı. Oysa Fuat, ne diyorsa tam olarak onu diyen bir adamdır. “Sevmiyorum” demiştir. Yani, gerçekten sevmiyordur. Bitmiştir her şey.”

“Ne kadar çok severseniz, sevgiyi bulamadığınızda öfkeniz o kadar büyük olur. Mutsuzluğunuz öfke patlamalarına neden olur. Esma da Fuat’ı çok sevmiştir, öfkesinin büyüklüğünün tek nedeni de budur.